"Enter"a basıp içeriğe geçin

Disleksi ve Üstün Zeka: Einstein Disleksi Miydi?

Disleksi ile zeka arasındaki ilişki uzun zamandır tartışılagelen bir konudur. Büyük oranda tarihsel anekdotlar (Albert Einstein ya da Leonardo Da Vinci’nin disleksiye sahip olduğu varsayımı gibi.) ve popüler kültür ürünleri ile (filmler, kurgusal kitaplar vs.) disleksi ile zeka arasında bir ilişki resmedilmektedir. Disleksiye sahip olan bireylerin aynı zamanda üstün zekaya sahip oldukları algısı güçlü biçimde vurgulanmaktadır. Daha önce Disleksi gerçekten dâhilerin hastalığı mı? başlıklı yazımızda konuya ilişkin genel bir perspektif sunmaya çalışmıştık. Bu yazımızda bu konuyu biraz daha kapsamlı bir şekilde ele alıp, zekanın ne olduğu, nasıl ölçüldüğü, disleksiye sahip olan bireylerin hangi zeka alanlarının etkilendiği gibi konulara değineceğiz.

Zeka nedir? Üstün zekalı birey kimdir?

Zeka, yapısı itibariyle gerek akademik dünyada, gerekse toplumsal algılayışlar üzerinde çok net bir uzlaşının olmadığı bir kavramdır. Bu sebeple disleksi ve zeka arasındaki ilişkiye değinmeden önce zeka kavramından ne anladığımızı açıklamak gerekmektedir.

Zeka, yaygın ve genel kabul gören tanımı ile öğrenme, akıl yürütme, anlama gibi zihinsel süreçlerin işlediği bir kapasite olarak tanımlanır. Alan yazınında zeka, beynin tüm alanlarının işlevsel olduğu, bütünleyici bir yaklaşım içinde ele alınır.

Üstün zekalı birey, bahse konu beyin içi işlevlerin üst düzeyde performansını ele alan bir tanım ile ifade edilir. Üstün zekalı bireylerin genel zihinsel yetenek, özel akademik yetenek, yaratıcı-üretken düşünme becerisi, liderlik, görsel sanatlar ya da sahne sanatları gibi alanların herhangi birinde başarıya sahip oldukları vurgulanmaktadır. Çizdiğimiz çerçevede görüldüğü üzere zeka ve üstün zeka kavramı sınırları zaman ve bağlam içerisinde değişebilen zorlu bir kavramdır.

Psikometrik yaklaşımlar çerçevesinde ise üstün zekalı birey bir zeka değerlendirme testinden 130 üzerinde puana sahip olan kişiler olarak tanımlanır. Bir diğer deyişle, ölçülebilir zeka yaklaşımı ile bir bireyi üstün zekalı olarak tanımlamak için zeka testinden 130 üzerinde bir puan alması gerekmektedir. Ancak şüphesiz ki yalnızca psikometrik ögeler bir bireyin zekasını yordamak noktasında tam anlamıyla yeterli olmayacaktır. Bu sebeple üstün zekalı bireylerin tanılanması sürecinde birden fazla standart testin kullanımı, test ve test dışı tekniklerin bir arada kullanımı sıklıkla vurgulanan noktalardandır.

Disleksiye ilişkin yaygın yanlış inanışların birçoğu Einstein ya da Da Vinci gibi kişilerin disleksiye sahip olduğu öne sürülerek oluşturuluyor.

Disleksi ve Zeka Arasındaki İlişki?

Disleksiye sahip olmak ile üstün zekalı olmak arasındaki ilişkinin tarihsel anekdotlar ve popüler kültür ögeleriyle yeniden üretildiği noktasına vurgu yapmıştık. Bu geniş yanlış toplumsal algı disleksiye sahip olan bireyler ve onların toplumsal algılanmaları açısından ciddi sorunları da beraberinde getirmektedir.

Disleksi, zekadan bağımsız bir olgudur. Bir başka deyişle bireyin disleksi tanısı alabilmesi için zihinsel yeteneklerinin yaşından beklenen düzeyde olması gerekir. Düzlemin bir ucunda disleksiye sahip olan bireyi zihinsel yetenekleri bakımından yetersiz olarak gören bir bakış açısı (sıklıka olgu hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan personelin çalıştığı eğitim ortamlarında) var olmakla birlikte düzlemin diğer ucunda özgül öğrenme güçlüğü ve alt tiplerinin (disleksi vd.) doğrudan üstün zeka ile ilişkili olduğunu gören bakış açısı bulunmaktadır. Düzlemin iki ucundaki bu iki uç yaklaşım kendi içinde çeşitli dinamikler ile yeniden üretilme ve var olma imkanı bulmaktadır. Sağduyulu bir bakış açısı ile bakıldığında bu iki yaklaşımın da disleksiye sahip olan bireyin yaşamında ciddi olumsuzluklar ortaya çıkarabileceği fark edilebilir bir gerçektir. 

Zeka testlerinde alınan puanlar ve disleksi: Araştırma Verileri

Disleksi ve zeka puanları arasındaki ilişkiyi biraz daha net görebilmek için anekdot verilerinden ya da gözlemlerden daha somut verilere ihtiyacımız var. Bu noktada Toffalini, Pezzuti ve Cornoldi’nin (2017) İtalya’da yayınlamış oldukları çalışmadan kısa bir veri setini kullanmanın olguyu daha iyi anlamamızı sağlayacağını düşünüyorum.

İtalya’da yapılmış olan bahse konu çalışmada yaygın olarak kullanılmakta olan WISC-IV testi verilerine ilişkin bir analiz sunuluyor. WISC-IV testinin tüm bileşenlerinin (Full Scale IQ – FSIQ) dikkate alındığı veriler göz önünde bulundurulduğu zaman, normal gelişim gösteren bireylerde 130 üzeri zeka puanı alan bireylerin oranı %1,91 olurken, öğrenme güçlüğüne sahip bireylerde bu oran %0,71 olarak belirlenmiş. Ancak WISC-IV testinde öğrenme güçlüğüne sahip bireylerin daha düşük başarı gösterdiği (öğrenme güçlüğünden kaynaklanan) kimi bölümler var. Bu bölümler içerisinde işleyen bellek (working memory) ve işlemleme hızı (processing speed) yer alıyor. Bu sebeple çalışmayı yapan ekip analizi daha tutarlı hale getirmek için bu kısımları analize dahil etmeyen Genel Yetenek Göstergesini (General Ability Index – GAI) kullanıyorlar. Böylece öğrenme güçlüğüne sahip bireyler ile normal gelişim gösteren bireyler arasında öğrenme güçlüğünün getirmiş olduğu sorunların zeka ölçümüne olan etkileri azaltılmış oluyor.

Çalışmanın Genel Yetenek Göstergesi verilerine göre sonuçlara göz attığımız zaman normal gelişim gösteren bireylerde 130 üzeri puan (üstün zeka tanısı sınırı) oranının %1,82 olduğunu görüyoruz, ki bu oran testin tüm bileşenlerinin kullanıldığı (Full Scale IQ) ölçümden (%1,91) bir miktar düşük. Öğrenme güçlüğüne sahip olan çocukların GAI puanları göz önünde bulundurulduğu zaman FSIQ puanlarından ciddi bir farklılık ortaya çıktığını görüyoruz. FSIQ puanlarında öğrenme güçlüğüne sahip olan grupta 130 üzeri puan alanların oranı %0,71 iken, GAI puanlarında %3,75 olduğunu görüyoruz, ki normal gelişim gösteren grubun neredeyse iki katı.

Sonuç

Burada referans almış olduğumuz çalışma şüphesiz ki küçük bir grubu temsil ediyor ve geniş bir fikir oluşturmak noktasında sınırlayıcı olabilir. Ancak disleksiye ilişkin yaygın olan mitlerin (disleksi ve dehanın birlikteliği, disleksiye sahip olan bireylerin üstün zekalı olduğu) en azından psikometrik bir değerlendirme ile ortaya konulamayacağını gösteriyor. Öte yandan öğrenme güçlüğüne sahip olan bireyler arasında GAI puanının normal gelişim gösteren gruba göre oldukça yüksek olması yeni çalışmalara ışık yakabilir gibi görünüyor.

  • Toffalini, Pezzuti ve Cornoldi’nin (2017), Einstein and dyslexia: Is giftedness more frequent in children with a spesific learning disorder than in typically developing children, Intelligence.
    Bir cevap yazın

    E-posta hesabınız yayımlanmayacak.